HAYTAP Başkanı Ahmet Kemal Şenpolat Röportajı - Seda Tuncel

HAYTAP Başkanı Ahmet Kemal Şenpolat Röportajı - Seda Tuncel

"Bu bir zihniyet devrimi ve gerçekleştirmek hiç kolay olmadı."

Geçtiğimiz sene 12. Yılını kutlayan Hayvan Hakları Federasyonu’nun (HAYTAP) başkanı Ahmet Kemal Şenpolat ile yıllardır süren hayvan hakları yasası mücadelesi ve derneğin çalışmaları hakkında siz Kedici Dergisi okurları için bir röportaj yaptık. Türkiye’de hayvanlara karşı işlenen suçların katlanarak artması ve caydırıcı hukuki düzenlemelerin yapılmamasını hayvan hakları savunucusu aynı zamanda da avukat olan HAYTAP başkanı Şenpolat’a sorduk.

Sokak hayvanlarına yardım etme süreciniz nasıl başladı?

Sokak hayvanlarına yardım için yola çıkmadım. Sahipsiz tüm hayvanlar için başlayan bir mücadele bu. Sadece kedi ve köpeğin ön plana çıktığı diğer hayvanların, kendini hayvansever olarak tanımlayanlar tarafından bile görülmek istenmediği bir dünyada boşluğu doldurmak için yola çıkıldı. 2004 yılında çıktığım bu yolculukta, tek başına bu işin olmayacağını bir kaç ay içinde kavrayınca bunun ancak örgütlü bir mücadele ile ve yepyeni vizyon getiren bir sivil toplum kuruluşu ile olabileceğine inandım. O günden beri de bundan ödün vermiyorum. Aynı tarihlerde bizlerle beraber tek başına yola çıkanların hepsi yoruldu, çekildi ve yine kendi sokağına döndü. Oysa geçen yıl itibariyle sahipsiz hayvanlara HAYTAP olarak yaptığımız yardım 1,5 milyon TL üzerine ulaştı. Tek başıma olmayı tercih etseydim en fazla 100 hayvan sahiplendirir, 200 hayvan da kısırlaştırır, bütçemde de delik açardım. Aklın yolu bir. Ekip çalışması olmadan ulusal çapta bir mücadeleye önderlik etmeden yapacağınız mücadele kızgın tavaya su damlatmaktır.

Temmuz ayında 12. yılınızı kutladınız. Biraz bahseder misiniz? Nereden başladınız ve neler değişti bu zaman zarfında?

Yola ilk çıktığınızda, bu dernek 10 yıl sonra şu markalarla çalışacak, şu kadar bağış toplayacak, bu kadar hayvana yardım edecek, politikacılarla görüşebilecek, rol model sanatçılarla çalışacak gibi hayalleriniz oluyor. İlk önce çevrenizi, arkadaşlarınızı bu hayale inandırmaya çalışıyorsunuz. Onlar da tabii ki inanmıyorlar! Çünkü o zamana kadar yüzlerce benzer dernek kurulmuş, kapanmış, güvensizlik oluşmuş. Dernekleri marka haline getirebilmek çok zor bir iş, bu yolda tutturuk bir karakterde olmak önemli. Ayrıca vahşet görüntülerine karşı dirençli olmanız, sinirlerinizin çelik gibi olması lazım. Bu 12 yılda bir şeyler değişti mi derseniz; evet değişti. En azından toplumdaki duyarlılığı arttırdık. “Zehirleyen belediyeler” haberlerinden “bir kap su veren belediyeler” aşamasına geldik. Sadece İstanbul’dakilerle değil, Anadolu’daki belediyelerle de haşır neşiriz. Aslında onlarla daha yoğun çalışıyoruz. Hazırladığımız afişlerle hassasiyetlerini billboardlarda duyuran, su dağıtan belediyeler var artık Türkiye’de. Bu bir zihniyet devrimi ve gerçekleştirmek hiç kolay olmadı.

HAYTAP olarak 2020 senesi sizin için nasıl geçti?

Çalıştığımız şirketler kurumların sayısı daha da arttı. Bu da demek oluyor ki daha fazla kimsesiz hayvana ulaşmışız. Kurumsal çalışmalardan asla ödün vermiyoruz. Duygularımızı rasyonel aklın getirdiği örgütlü çalışmaya yönlendiriyoruz. Bireysel olarak bana yardım edin diye ihbar edenlerin de zahmet edip bu eğitimden geçmelerini istiyoruz. 2020 yılında bizim açımızdan bu durum daha da arttı. Dikkat edin evimde şu kadar kedi var şu kadar köpeği mıncırdım demeyi bir başarı öyküsü olarak kabul etmiyoruz. Psikolojik bireysel tatmininiz ile kimsesiz diğer hayvanlara yaptığınız yardım birbirinden çok farklı şeyler. Bunu anlamayanlar sürekli bize kızıyorlar. Fakat sonuç da ortada. Onlar hala kendi sokaklarında biz ise kapsama alanını her yıl daha da genişlettiğimiz için çok daha fazla hayvana ulaşabiliyoruz. Büyük kurumlar, şirketler de dilencilik yapıp saçma sapan sosyal medya görselleri paylaşanlar yerine bu gibi yerleri haklı olarak tercih ediyorlar. Biz de gelen nehri en optimum noktalara doğru aktarıyoruz. Düşünün 2004 yılında HAYTAP adını kimseler bilmiyordu aradan geçen 16 yılda, kurallarımızdan ödün vermediğimiz için kurtardığımız hayvan sayısı, açtığımız dava sayısı, ülkenin farklı noktalarında yaptığımız eğitim ve farkındalık sayısı, kedi ve köpek dışında da kurtardığımız hayvan sayısı binlerin üzerinde. Tüm bunların üzerine yasa değişikliği için de Ankara’da yapılan lobicilik çalışmalarını ekleyin. Tüm bunlar ancak ekip çalışması ve gelen bağışların optimum şekilde kullanılmasıyla oluyor. Çünkü tweet atmakla Facebook’a yorum yazmakla olmuyor tüm bu çalışmalar. Hepsinin altında emek ve gelen bağışların doğru olarak kullanılması yatıyor.

Hayvanlara şiddet, tecavüz ve cinayetlerle ilgili hukuki yaptırımların yetersizliği hakkında ne düşünüyorsunuz?

Biz hukuk kısmını biraz basitleştirdik, reklam ve halkla ilişkiler çalışmalarını bu konu üzerinde kurgulamaya çalıştık. Kabahatler Kanunu’nu anlatırken, kapalı yerde sigara içince de hayvana işkence yapınca da aynı para cezası alınıyor dediğimiz zaman bunu herkes anlayabiliyor. Dolayısıyla konuyu daha anlaşılır kılmaya ve gündemde tutmaya devam ediyoruz. Öte yandan, hayvansever vatandaşlarımız bu konularda anında çözüm istiyor. Ama maalesef bürokrasi o kadar hızlı işlemiyor. Yasa değişecek ama istediğimiz gibi mi değişecek bilmiyorum. Hayvanlara yönelik suçların Kabahatler Kanunu’ndan çıkarılması gerektiğini ilk kez 2004 yılında yazdığım bir makalede bahsetmiştim; aradan 16 yıl geçti, hâlâ aynı şeyi söylüyorum. Sosyal medya ve online imza toplama sayfaları üzgünüm ki bir işe yaramıyor. 10 bin online imza toplanacağına, 10 bin adet kartın veya mektubun İBB’ye postalanması daha çok etkili bence. Bir tweet atınca her şey çözülmüyor maalesef; rol model sanatçılar sosyal medyada duyarlılıklarını paylaşınca da… İnsanlar harekete geçseler, bizimle birlikte en ufak bir şey yapsalar daha güçlü olacağımıza eminim.

Çalışmalarınızda ne gibi engellerle karşılaşıyorsunuz?

İşin içinde bizim kadar olmayanlar bilemezler ,tahmin bile edemezler. Türkiye’de hayvan hakları ihlalleri o kadar yoğun ve şiddetli boyutlarda oluyor ki, bu işi kurum olarak yapmak için üstlenen devletin kurumları da gelen ihbarlara yetişememekten kilitlenmiş durumda. Geçen yıl Orman ve Su İşleri Bakanlığı hayvan hakları ihlalleri için, kendi şahsi e-maillerine gelen ihbarlardan kurtulmak ve bu işi düzene bağlamak için vatandaşların ihbarda bulunabilmesi adına hayvanhaklari@ormansu.gov.tr  adlı bir yeni e-posta adresi oluşturdu.
Hayvan ihlalinde başvuracak makam, arayacak telefon, e-postalarına bakacak bir yetkili bulamayan vatandaş çaresizlik içinde deli gibi itfaiyeden muhtarlığa, derneklerden, Tarım ve Orman Bakanlığı il müdürlüklerine, belediyelerden medyaya kadar herkesi arıyor. E-posta yolluyor. Her ilçede, kasabada, kentte hayvanlara inanılmaz derecede eziyet var. İnanmayacaksınız ama bunların ancak binde biri medyada gündem arasında kendisine yer buluyor. Kamuoyunda infial yaratması ya da yaşanan olayın benzer katliamlardan biraz farklı olması ayrıca Türkiye gündeminde önemli bir şey olmaması halinde gündeme giriyor. Önümüzdeki engellerden sadece biri bu.

‘’Hayvansever’’ler olarak önümüzdeki bir başka engel ise diğer ‘’hayvansever(!)’’ler.. Hayvan haklarının savunulmasında bile olsa ideolojilerimizi, saplantılarımızı, bize doğumla öğretilen şartlanmaları a-şa-mı-yo-ruz !
Kaç haftadır HAYTAP Facebook sayfasındaki hayvan hakkı savunucusu olduğunu iddia eden insanların yorumlarına bakıyorum, öncelikle kendi şartlandırılmış beynin ürettiği bahaneler, cümleler; daha sonra ise hayvanın hakkı ile ilgili iyi cümleleri geliyor. Bazı hayvansever olduğunu iddia eden arkadaşlar, fanatikçe belediyesine ve siyasi partisine o derece bağlı ki arkadaşlar... Sırf belediyesi zarar görmesin, hayvan bakım evi kontrolü elinden gitmesin diye (hayvanların zarar gördüğünü bile bile) inadına belediyesine tutunuyor. Somut ihlale rağmen somut soruna öncelikle ideolojik olarak yaklaşıyor , takım tutar gibi belediyesine yapışıyor. Fakat bu ve buna benzer engellerin hiçbiri bizi yıldırmıyor. Tersine kamçılıyor, daha çok hırslanıp, azimle yolumuza devam etmemizi sağlıyor.

Sokaktaki canlarla ilgili toplumsal bilinci nasıl oluşturabiliriz?

Sivil toplum kuruluşlarını destekleyeceksiniz. Onlara küsmeyeceksiniz. Sivil toplum kuruluşları ne kadar güçlü olursa bilinç o kadar çabuk yayılır. Bireysel çalışmalarınız minnacık su damlası ise güçlü sivil toplum kuruluşları okyanustur. Yasayı bireysel olarak değiştiremezsiniz ama STK’lar değiştirir ,televizyona çıkıp kamuoyu oluşturur, medyayı yönlendirir, davaları açar, kısa filmleri ancak STK’lar yapar. Buna benzer büyük çaplı maddi çalışmaları da ancak STK’lar yapar. HAYTAP olmasaydı bunca yardımı ‘Ahmet’ olduğum için yapamazdık.

Sivil toplum örgütlenmesine ve güç birliğine neden bu kadar önem veriyorum biliyor musunuz?

Çünkü güçlü olmadan güçsüzlere yardım edemezsiniz. Hayvan hakları hareketi kedi köpek sevme, yemek verme, baş okşama olayından çok ötedir. Yıllardan beri vurguladığımız üzere bu bir sivil toplum örgütü hareketi olmadığı sürece ses getiremezsiniz. HAYTAP’ın kuruluş amacı da zaten budur. Hem toplumda farkındalık çalışmaları yapmak hem de yasayla beraber tasanın oluşması için  altyapıyı hazırlamaktır. Kaldı ki toplumu arkanıza almadan, halkla ilişkiler çalışmaları yapmadan, devlet desteği sivil toplum örgütü işbirliği sağlayamadığınız sürece yasaların da kısırlaştırmaların da hayvan beslemenin  de tek başına anlamı yoktur çünkü insanlarda tasa olmayınca  bu sefer kısırlaştırılmış ve küpeli hayvanları gözünü kırpmadan yine öldürüyor. Demek ki toplumun desteğini, eğitim çalışmalarını, diğer STÖ ( Sivil Toplum Örgütü )leri ile yapılan çalışmalar yapılmadığı sürece buraya harcanan emek, para ve enerji de boşa gidiyor. Dolayısıyla yıllardan beri anlatmaya çalıştığımız noktaya yine ve yeniden geliyoruz. Önce örgütleneceğiz, son günlerin popüler kelimesi ile “kurumsallaşacağız” ve bu şirketler üzerinde baskı grupları oluşturup , teminat içine bunun girmesi için aylarca belki yıllarca ısrarlı bir şekilde çalışacağız. Hatta sadece bununla ilgilenen bir ekip oluşturacağız. Başından sonuna kadar , afişinden yazışmasına , toplantılarından televizyon sunumlarına kadar bu takım işi götürecek , takipçi olacak. yani örgütlenmeden , güçlü bir ses olmadan ne bu istemimizi , ne başka istemlerimizi devlete ya da özel şirketlere kabul etmek olası değildir. Taşı delen de suyun kuvveti değil , damlaların sürekliliğidir.

Sizce hayvan hakları yasası nasıl olmalı?

“111 Soruda Hayvan Hakları” kitabımı nasıl anlatayım burada? :) Ama kısaca şöyle özetleyeyim; Neden örneğin mahkemeler ya da savcılık makamları hayvan ihlallerinin bu kadar yoğun olduğu bir ülkede gözlerini kaparlar?

Mevzuatın temel bakış açılarından en önemlisi insan dışındaki her şeye “mal” ya da “eşya” olarak bakmasında yatar. Oysa , insan merkeziyetli bu bakış özellikle batı kaynaklı bir çok yabancı hukukta terkedilmiş gözükmektedir. Bizim hukuk sistemimizde bilindiği üzere “insan” dışında olan her şey eşya kabul edilmektedir. Bu nedenle de, mal varlığının konusunu oluştururlar. Başka bir anlatımla da, ekonomik değeri olan tüm her şey insana hizmet eden , insanın sahip olabileceği malvarlıklarıdır. Bunları edinmek, yani üzerinde mülkiyet hakkı ve zilyetlik kurmak hukuken mümkündür.

Dolayısıyla, etrafımızda her gün onlarcasını gördüğümüz yaşayan hayvanlar da mal sayılırlar , zarar görmeleri halinde , sahiplerinin uğramış olduğu ekonomik kayıp nedeniyle “ mal varlığı aleyhine işlenen suçlara” konu olmaktadırlar.

Asıl garip olan kısım zaten bu açıklamadan sonra insan beynini sorgulatmaya götürür. O zaman sahibi olmayan , yani bir fatura ile alım satıma söz konusu olmayan sahipsiz hayvan herhangi kötü muameleye maruz kaldığı zaman , evdeki sahipli hayvandan ya da ahırdaki sahipli inekten hukuken farklı muameleye mi tabi olur ? Bu sorunun yanıtı maalesef evettir.

Dikkat edin , bu haksız eylemlere suç değil ; kabahat diyorum çünkü hayvanları yakıp , tecavüz etmek , zehirlemek , taşlamak , asmak , açlığa susuzluğa mahkum etmek bir SUÇ olarak algılanmıyor..Yani bu yasa türk ceza kanunu kapsamında uygulanması gereken bir yasa değil aksine kabahatler kanunu kapsamında uygulaması olan bir yasa..bir diğer değişle bunun cezasını makbuzunu savcılık ya da hakimler veya mahkemeler değil idari memurlar kesiyorlar….savcı istese bile dava açamıyor, takipsizlik kararı veriyor……Adaletin gözleri değil fakat elleri bağlı !

Kapalı alanda sigara içene nasıl ceza kesilirse, ya da dilenciye dilencilik yaptığı için hatta kumar oynatana kumar oynattığı için nasıl muamele yapılırsa hayvanı vahşice öldüren, asan, kesen , tecavüz eden, gözünü oyan, asit döken ve yakan kişiye de aynı muamele yapılmaktadır..böyle bir şey olabilir mi ? böyle bir hukuki düzenleme 21. yüzyıl Türkiye’sine yakışabilir mi ? Avrupa ‘da kendi hayvanın kuyruğunu kesen kişiye bile mahkemeler tutuklama kararı vermektedir. ..çünkü bir hayvana bunu yapan yarın öbür gün insana da yapar gerekçesi vardır…yani bunu işleyen suç işlemiştir..kabahat değildir bunun tanımlaması..ve bu eylem kişinin adli siciline de işlenir..! yani ömür boyu onun boynuna asılı bir yaftadır o..


Savcı, iyi bir hayvan hakları savunucusu bile olsa hayvana yapılan tecavüzleri işkenceyi hayvan dövüşlerini görse bile bu davayı açamaz. Kendisine başvuru yapıldığında takipsizlik kararı verip dosyayı kaymakamlığa idari para cezası kesilmesi için gönderecektir.. Yani savcıların eli kolu herhangi bir itlaf , zehirleme , öldürme, işkence durumunda maalesef bağlıdır. Çünkü hayvanları koruma kanunumuz maalesef kabahatler kanununu kapsamında olduğu için hayvanlara eziyet edenler mahkemede yargılanamazlar. Hayvanları koruması gereken yasanın da tek yaptırımı idari para cezasıdır , yani fail bulunursa ona   orman su işleri müdürlüğü tarafından idari para cezası kesilir  para da devlet kasasına irad ( gelir ) olarak kaydedilir Yani hayvan işkence çeker , devlet de para kazanır !  Şu andaki sistem budur. Caydırıcılığı yoktur . Parası olan , belediye başkanları gibi dokunulmazlığı olan yine aynı katliamı yapar. 
İşte bu nedenle herkesin yanlış bildiği üzere  bu uygulamada savcılıkların ya da mahkemelerin bir suçu yoktur.

Mevcut durumda ise hukukçuların ise gözleri değil ama elleri bağlıdır. Hayvanların sahipli ya da sahipsiz olmasının böyle bir ayrımının olması kanımca Türk hukuk sisteminin büyük eksikliğidir. Konunun “hayvan” olması nedeniyle bugüne kadar ki hiçbir doktrin tezlerinde , üniversite çalışmalarında konu bu yönü ile ele alınmamış bu zaaf maalesef hep geri planda kalmıştır. Oysa kaynak yasaların tamamında bu anlayış terkedilmiş , hayvanlara “mal “ olarak bakış açısı ile hayvana karşı işlenen haksız fillerin kabahat olarak algılanması çoktan terkedilmiştir. Üstelik bu ülkelerde hayvanlara eziyet yapan bir çok kişiye , mahkemelerce tecil edilmeyen, paraya çevrilmeyen fiili hapis cezaları verilmektedir.

Çözüm nedir derseniz..

Hanniball'i deviren Romalı General Cornellius her cümlesinin sonunda· KARTACA YIKILACAK dermiş... Biz de her defasında , Romalı general gibi bu “AFERİN OĞLUM YASASI” olan hayvanları koru-MA yasası değişmeli değişecek diyoruz…
O nedenle hayvanlara karşı meydana gelen tüm uygulamalarda idari para cezası kesiliyor..zaten çoğunlukla da faili bulamadığınız zaman bu kabahat yapanın yanına kar kalıyor.. Hatta hayvan ölürken bile devlet para kazanıyor, bu işkence yapıldığı için… Böyle bir tezat olabilir mi ? Canın değerini hangi parayla geri getirebilirsiniz ?

Önce insan diyorlar…

Hangi insan…? Gariban su içmeye gelmiş ayıyı recm eden insan mı? Eşeğin gözünü oyan insan mı? Terrier’in bacağını kesip yavrusunu gözü önünde yakan insan mı? Kedi yavruları ortalığı pisletiyor diye gözlerine asit döken insan mı? Ben bu ahlaksızlığı yapan o insanla aynı otobüse, minibüse binmek istemiyorum, aynı okula gitmek istemiyorum, aynı yerde tatil yapmak da istemiyorum..… Onun ceza olarak vereceği parayı da istemiyorum.. Ben ülkemin geleceğini, sağlıklı kuşakları istiyorum… O nedenle bu işe gönül vermiş kişilere tekrar sesleniyoruz; yasadan önce tasa gerekiyor belki ama içimizdeki dernekçilik macerasını bir kenara bırakıp, lobicilik yapmaya devam edeceğiz Ankara’dan ayrılmayacağız.

Bu yasa değişecek..
bu yasa değişecek..
bu yasa değişecek… 

2004 yılından beri yasanın değişmesi için verdiğim mücadelenin kitleselleştiğini vermek bana bir gurur kaynağı oluyor ve bu yasanın yaptığımız lobicilik çalışmaları sonucu artık genel kurul aşamasında olduğunu bildiğimden kabahatler kanunu kapsamında olmaktan çıkacağını biliyorum… Çünkü bugüne kadar Ankara’nın önüne getirilmiş en masup talep bu.

Türkiye ve Avrupa’yı hayvan hakları ve sevgisi konusunda kıyaslayabilir misiniz?

Ülkeleri milliyetlerine göre hayvan sevgisine göre kıyaslamak bence çok yanlış. Bir insan merhametli ise vicdanlı ise bu milliyeti ile ilgili değil ahlaki duruşu ile ilgili. Yani bir insan Almandır, Amerikalıdır diye hayvana kötü davranmayacak diyemezsiniz. Aynı şekilde Türklerin geneli de hayvanlarına saygı duyar diyemem. Hayvan hakları savunucuların milliyeti yoktur. Yani İspanya’daki boğa güreşine karşı çıkan bir İspanyol ile Kanada’daki fok katliamına karşı çıkan bir Kanadalı ve Türkiye’de yasanın değişmesi için canına dişine takan bir Türk, hayvanlara kartvizit olarak bakmayan bir Macar aynı sınıf içindedir.

Aynı şekilde hayvana eziyet eden bir Türk , yunus parklarına giden bir Fransız veyahut Rus avcı da aynı sınıfa girerler. Önemli olan hayatta hangi kulübü seçtiğiniz hangi tarafta durduğunuzdur.

Güçsüz olmak için güçlülere yardım etmek zorundasınız... Federasyon, dağınık olan hayvan hakları savunucularını bir çatı altına toplamak için bu yüzden kuruldu.
Masada kazanılacak bir mücadele için mutlaka sivil toplum örgütü birlikteliği ve ruhu gerekiyor. Eğer biz bu mücadeleyi mülkiyet aşamasından haklar aşamasına taşıyamazsak, örgütlenmiş bir sivil toplum örgütü haline getiremezsek aynı yerde saymaya devam ederiz. Tıpkı bir hamsterın bir çember içinde koşturması, boşa enerji harcaması ve ilerleyememesi gibi yerimizde sayarız.
Kapının önünde hayvan bakılmasına tabii ki bir itirazımız olamaz ama bizim bu mücadeleye giren insanlardan beklentimiz artık resmin genelini görmeleri, makro çalışmalara yönelmeleri, yani güçsüzlere yardım edebilmenin temel kuralının güçlü olmaktan geçtiğinin farkına varmalarıdır. Tek başımıza güçlü olamayacağımıza göre bugüne kadarki yanlış ve eksik bakış açımızı artık genişletmemiz gerekiyor. Bunun da yolu mücadelemizin güçlü sivil toplum örgütü içinde takım çalışması ve ekip ruhu içinde anlaşılmasıdır. Sokaktaki kedi köpeğe bakarak ya da evimizdeki hayvanı kuaföre götürerek, marka hayvan kulüpleri kurarak, sadece kendi hayvanını severek hayvan haklarının layıkıyla masaya taşımamız mümkün değildir. Aynı ideale inanan insanların güç birliği içinde olması gerekmektedir. Tarih de göstermiştir ki arkasında sivil toplum örgütü olmadan yapılan bireysel çalışmalar bir saman alevi gibi kısa süreli heveslerden öteye gidemez. Eğer güçlü olamazsanız devlet kurumlarının, özellikle belediyelerin önyargılı bakış açısını yenemezsiniz. Bugüne kadar da zehirlenmelerin, katliamların, ormana atmaların önüne geçemememizin en büyük nedeni onların karşısındaki zayıflığımızdır. Suçlu sadece onlar değil, örgütlenmekte, kurumsallaşmakta geçen kalan bizleriz de aynı zamanda.

HAYTAP olarak imza attığımız projelerin sadece yasal konularda dava açmak ve yasa değişikliği için lobicilik çalışmaları yürütmekten ibaret olmadığının, aynı zamanda toplumun bu konudaki farkındalığını artırmaya da uğraştığımızın her zaman altını çiziyoruz. Bugüne kadar yapılanlardan, "yapılmaması gerekenleri" öğrendiğimiz için, daha farklı bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Örneğin 2011 yılı başı itibarıyla doğu illerinde; Erzurum'da, Diyarbakır'da, Bitlis'te temsilciliklerimiz var.

Çalışmalarımızın saman alevi gibi gelip geçici olmaması için bir yere gittiğimizde, oraya demir atıyor ve çalışmalarımızı uzun yıllar devam ettiriyoruz. Her zaman yeni gönüllülere, yeni sponsorlara ulaşmamız, yepyeni kişilere, cemiyetlere girmemiz gerekiyor ki destek bulalım. “Afişi dağıt, ayrıl" ya da "billboardu bir ay as, sonra indir" gibi çalışmaların kendimizi tatminden başka bir işe yaramayacağını herkes zaten biliyor. Önemli olan bu uzun yarışta nefesi kontrollü kullanmak ve sınırlı zamanımızda pek çok cana ulaşmak. Bu konuda gerekirse eğitimcilerle, gerekirse ilahiyatçılarla, gerekirse politikacılarla veya sanatçılarla ortak çalışıyor, hayvan hakları savunuculuğu bir kesiminin hobi olarak tatminine yönelik bir imaj çalışması olmadığını yaymaya çalışıyoruz. Bir hareketin tabana, tabanın diliyle indiği zaman başarılı olacağının bilincindeyiz.

Burada sözü bu konuda deneyimli bir kişi olan Prof. Dr. Türkan Saylan'a bırakıyorum:
"İnsanlar çok küçük yaşlarda bilinçlenirse sivil toplum örgütlerinde hedefli çalışmaları çok daha başarılı olabilir. STÖ'lerde çalışacak insanların da bu tip hedeflerinin olması, bilinçli olması, kendini geliştirdiğine gerektiğine inanması şart. Hayatta plansız hiçbir şey olmaz! Bu noktada sivil toplumun çok ciddiye alınması lazım. Bir kere "Ben vaktimi geçireyim," diye gelmeyecek. Diğer yandan iş planının altyapısını başka ülkelerden farklı olarak siz yapmak zorundasınız. Hepimiz başlarda evlerimizi adres gösterdik, bunu böyle çözdük. Kandilli Kız Lisesi Vakfı'nın adresi hâlâ benim evimdir, yazışmalar hâlâ oraya gelir. Sizin oturup konuşacağınız toplantı yapacağınız bir yere ihtiyacınız var, yapacağınız bir etkinliğe para gerekebilir, zamanla bunları aşarsınız. 18 yıldır hiçbir ilanımız ve yerimiz için para ödemedik. Sempatik ilişkilerle size inananlarla, en ekonomik şekilde kendimizi idame ettirecek bir düzeye gelebilmelisiniz. Bir yeriniz telefonunuz, bir sekreteriniz ve internetiniz olacak. Bu dernekler oluşmadan tabela dernekler olmamalı. Yazılarınızı düzgün ve özgün kâğıtlara yazacak, tarih, sayı koyacaksınız. Yanlış harfi düzelteceksiniz, kalıcı bir antetiniz olacak, el yazısı ile çalakalem yazılmayacak, her şey kontrolden geçecek."

Türkiye'deki sokak hayvanlarının maruz kaldığı olumsuzluklarla nasıl mücadele edilir?

Birçok aday belediye başkanı programı projesi arasında evsiz sokak hayvanların sorunu hakkında hala doğru düzgün somut adım göremiyoruz. Adayların büyük bir kısım sokak hayvanlarına bir sorun olarak yaklaşıp toplamak gayesinde duruyorlar. Halbuki sokağına alışmış, insanlara saldırmayan, kime yaklaşacağını, kimden kaçacağını bilen, kırmızı ışıkta bile duran mahallemin hayvanını neden toplamak üzerine kurgulu projeler geliştiriyorlar. Hala daha “sokak hayvanı sorunu” cümlesini kullanıyorlar. Sokak hayvanı sorunu yoktur. Sokak hayvanlarıNIN sorunu vardır.

Bu bakış açısı ve zihniyeti geliştiremediğimiz sürece , bu konuda bir adım bile ilerleyemeyeceğiz. Ya da hayvanları hayvanat bahçelerinde sergilenmesi gereken , yunus parklarında izlenip , şehirlerine gelen sirklere izin verilmesini proje olarak sunan adayların artık vizyonlarını değiştirmeleri ve STÖ’ler ile işbirliği yapmaları gerekiyor.

Hayvanları kısırlaştırma için bütçe ayırmayan ama hayvanat bahçeleri yapmak için devasa bütçeleri bulan belediye başkanları bir de parayı yönetebilme sanatları olsa, hayvanlar yanında bu ülke de kalkınacak aslında..

Son olarak şu soruyu da artık herkesin kendisine sormasını istiyorum;
Kediler köpekler kadar kuzular da inekler de tavuklar da birer hayvan. Yeter artık yediğinize giydiğinize hassas olun! Seçici olun. Kucağımda kedi var ağzımda köfte var anlayışı yakışıyor mu bizlere ? Ruhunuz daralmıyor mu tabağınızdaki kan ve cinayeti görmeye. .
Başkalarından değişim bekliyorsunuz kendiniz değişmiyorsunuz. Nasıl olacak yasa değişiklikleri? Petshopların, yunus parklarının kapanması? Atlı faytonların engellenmesi? Hepsi bir bütün.

Kedici Dergisi okurlarına iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?

2010 yılından beri hazırlanan HAYTAP takvimlerimizden elde edilen gelir toplam net 650 bin lirayı buldu. Bu gelirle sahipsiz hayvanlar için kulübeler yapılıyor, röntgen cihazları alınıyor, bakım evleri onarılıyor… Ve bu harcamaların tümü web sayfamızda faturasına kadar yayınlanıyor.Yeni yılın ilk günlerinde diğer takvimlerden farklı olarak bir takvim kendinize bir takvim de farkındalığı artsın diye bu konulara yabancı bir arkadaşınıza hediye edin. Kendi hayvanınıza alışverişinizi haytapshop.com üzerinden yapın. Diğer sitelerden en büyük farkımız onların karı ceplerine kalırken biz tüm karı sahipsiz hayvanlara aktarıyoruz. Dilerseniz aldığımız ürünleri gidip yerinde görün. Kim bizim kadar yardım yapmış. Kendi kendimizle adeta yarış halindeyiz.

08/01/2021

Keditörün Önerisi

Kediler Rüya Görür Mü?

22.03.2023

Kediler uyurken kuyruklarını sallaması, ayaklarında, patilerinde ve bıyıklarında ani ...

Kediler Alemi

Rengarenk Akvaryum

12.08.2021

Akvaryumlar rengarenk oluşuyla, bulundukları yere muhteşemlik katan, içerisinde birbirinden ...

Kediler İş Başında!

13.05.2021

ABD'nin Chicago şehrindeki fare istilası sorununu çözmek bir hayvan barınağındaki kediler ...

Tokyo’nun Dev Kedisi

09.07.2021

Tokyo’da Shinjuku Tren İstasyonu’ndan çıkanları meydandaki gerçekçi dev Calico kedi ...

İNAT MI?

14.07.2023

İNAT MI? Kediler Neden Tuvalet Kabı Dışına Çiş Yapar? Kediler tuvalete giderken ...

Kediler Müzik Dinler Mi?

28.11.2021

Müzik açıkken, kediler bu durumdan rahatsızlık duyar mı? Ya da müzik onları rahatlatır ...

Kış ve Kedi - Ahmet Özcan

01.03.2021

Bu hafta sonu da beklenen kar yağmadı. Kararsız bir hava. Kar yağıp yağmamakta kararsız. Ben ...