1100 yıl öncesine ait Kedi İzleri... – Dr. Tarkan Özçetin

Bugüne kadar Van Kedilerinin tarihi ile ilgili en
eski belgeye II. Abdülhamid’in 1885 yılındaki fermanında rastladık. Osmanlı
arşivlerinden bulduğum belgelerin günümüz Türkçesine çevrilmesini sağlayan ve
güzel bir makale ile (kedici dergisi 17. Sayı) biz Kedicilere aktaran tarihçi
dostum Doç. Dr. Ahmet Özcan’a tekrar teşekkürlerimi sunuyorum. Tabii ki Van
Kedisinin Anadolu topraklarındaki ve ismini aldığı Van şehrindeki tarihi 133
yıl öncesinden olmamalıydı. Bu kadar tanınmış olmasına rağmen daha eski hiçbir
belge ya da çalışmada Van Kedisinin Van’daki izlerine rastlanmıyordu.
Bu bilgiler ışığında son üç yıldır yapımcılığını
yaptığım İzTV’de yayınlanan “Kedici Belgeseli”nin çekimleri için yönetmenimiz
Barış Kılınç ile beraber Van’a gittik. Amacımız ülkemizin doğal hazinelerinden
biri olan Van Kedisini yerinde görüp incelemek, izleyicilerimize tanıtmak ve
tabii ki geçmişten Van Kedisine dair izler bulmaktı. Üzülerek tanık olduk ki
şehirde bırakın Van Kedisini, kedi görmekte bile zorlandık. Yıllar içinde
ticari amaçlarla Van Kedilerinin sokaklardan toplanıp yurtiçi ve yurtdışına
kaçırıldığını üzülerek öğrendik. Burada Vanlılar gerçek Van Kedilerinin
tüylerinin beyaz, gözlerinin ise mutlaka farklı renkte olması gerektiğine
inanıyorlar. Bunun aynı sağırlık gibi genetik bir problem olduğunu, istenilen
bir özellik olmaması gerektiğini, beyazdan farklı tüylerde ve aynı renkte
gözlere sahip Van Kedileri olabileceğini anlatsak da (ki burada en büyük görev
Enstitüye düşüyor) çok ikna edici olduğumuzu söyleyemem. Hem Van hem de Ankara
Kedisi için yıllardır yerleşmiş bu yanlış ön yargıların hem halk için hem de bilim
çevreleri için değişmesi çok zor görülüyor. Sonuçta Van sokaklarında Van Kedisi
yok denecek kadar az. Van Kedilerini ancak Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinin
kampüsündeki araştırma merkezinin kedi evinde veya şehirdeki bir hediyelik eşya
satıcısının bahçesindeki kafeste görebiliyorsunuz.
Bir umut Van Kalesi ve hemen yakınındaki müzede Van
Kedisi ve ona dair izler bulmayı düşündük. Kalede bir kedi bile görememiş
olmanın hayal kırıklığının yanında 2012 yılından beri inşaatı devam eden
estetikten uzak, hiç olmaması gereken yerde ve yapıda, garip bir mimaride, güya
modern, plaza benzeri, cam ve metal yığını olan müzedeki eserleri görememenin
üzüntüsüyle Van Kalesinden ayrıldık.
Artık tek umudumuz Akdamar adası kalmıştı. Belki
orada bir kedi veya kediye dair bir izler bulabilecektik. Akdamar adasına
gitmek için Van merkeze 50 km mesafedeki Gevaş ilçesinden kalkan feribotlara
binmek gerekiyor. 40 dakikalık seyahat sonrasında Gevaş’ta makus talihimizi
kırdık. Arabadan iner inmez feribot iskelesinde 2 tane birbirinden güzel
yaklaşık 2 aylık Minnak bizi karşıladı. Biri beyaz diğeri siyah beyaz dünya
tatlısı kediler. Biraz sonra anneleri de geldi ama o minnaklar kadar insancıl
değildi. Oradaki bir marketin sahibi tarafından
bakılıp besleniyorlarmış. Kedileri sevip oynayıp, market sahibine de
siyah beyaz olanın “Gevaş Kedisi” olduğunu söyledikten sonra İranlı turist
kafilesi ile Akdamar adasına doğru yola çıktık. Van gölü, muhteşem manzarası
ile seyahatimize eşlik etti. Yaklaşık 20 dakika sonra adaya ayak bastık. Tüm
görevlilere sorduk adada hiç kedi var mı? diye maalesef cevap hepsinde aynı “yok”...
İstikamet, Vaspurakan Kralı 1. Gagik tarafından
915-921 yıllarında aynı zamanda mimar olan Keşiş Manuel’e yaptırılan Akdamar,
Ahtamar, Ağtamar veya Ahtamara Kilisesi. İsmi ne olursa olsun kilisenin bizim
için önemi, dış yüzündeki kabartmalar, daha doğrusu 30’a yakın farklı hayvanın
olduğu söylenen hayvan kabartmalarıydı. Amacım belki bunların içinde bir
kedinin olabileceğini ispatlamaktı. Aslında Van 100. Yıl Üniversitesi Biyoloji
Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Özdemir Adızel, ‘Akdamar Tarihi Kilisesi’ne
Biyolojik Bakış’ adı altında yaptığı araştırma kapsamında kilisenin
duvarlarındaki kabartmalarını (rölyef) 2 (iki) yıl boyunca incelemiş ve
içlerinde Anadolu Parsının da olduğu 30’a yakın farklı hayvanın olduğu bir
çalışmayı okumuştum ama bu çalışmada kediden bahsedilmiyordu. Ama ümidim vardı,
bir de Kedici gözüyle kilise yüzeyindeki rölyeflere bakılmalıydı. Bu duygular
içinde kilisenin duvarlarındaki hayvan kabartmalarını taramaya başladım.
Kilisenin dış duvarlarına yakından uzaktan, önden
yandan bakarken, fotoğraflarını tekrar tekrar çekerken, santim santim tüm
detayları incelemeye çalıştım. 1 saat sonrasında nihayet kediye benzer bir
kabartmayı bulduğumu düşündüm. Önce şüpheyle yaklaşmaya çalıştım. O kadar çok
kedi bulma arzusu duyuyordum ki yanılmış olabilirdim. Gördüğüm kabartma heykel
başka bir hayvan veya kedigiller ailesinden vahşi bir kedi de olabilirdi.
Vücudunu, başını, kulağını, patilerini, kuyruğunu dikkatlice inceledim. Evet bu
rölyef kesinlikle kedi olmasa da kediye
çok benzer olduğu kanısı ben de gittikçe güçlendi. Arkeolojik bulgularda evcil
kedilerle daha büyük kedigillerin çok karıştırıldığını biliyorum ve aynı hataya
tersten de olsa düşmek istemiyordum. Ankara’ya döndüğümde daha detaylı
incelemeler, karşılaştırmalar yaptım. Meslektaşlarıma ve Kedici dostlarıma
danıştım.
Kuyruktan başa rölyefin tüm detaylarını sorgulamaya
çalıştım. Bu kadar uzun tüylü kuyruğa kediden başka hangi hayvanın sahip
olabileceğini sorguladım. Ancak kabartmadaki hem uzun tüylü kuyruğa kediden
başka hangi hayvanların olabileceği sonucuna vardım. Çünkü diğer kedigiller
ailesinden hiçbir hayvanın bu uzunlukta tüylü yapıda kuyruğu yoktur. Sonraki inceleme bölgem,
kabartmanın ayakları, patileri ve zemine basış şekli. Evet bunlar da hem
anatomik hem de duruş olarak günümüz evcil kedileriyle örtüşen yapıdalar. Genel
anatomik bakışla kabartmanın vücudunu tutuşunun evcil kedi görünümüyle çok
örtüştüğü yönündeki düşüncem gittikçe kuvvetlendi. Son olarak başını, kulağını,
başını tutuş şeklini ve vücut dilini inceledim. Hepsini bir bütün olarak
değerlendirdikten sonra Akdamar Kilisesinin doğu duvarında gördüğüm,
fotoğrafını çektiğim, günlerce araştırdığım kabartmanın günümüzden 1100 yıl
öncesine bir kediye ait olabileceğine dair görüşüm çok daha netleşti.
Bu kedi, gerçekten ünü ülkemiz sınırlarını aşan Van
Kedimizin atası olabilir. Tabii ki ortaya attığım bu teorinin başka bulgularla
doğrulanması için daha birçok kanıta ihtiyaç var. Birçok bilim dalından, uzman
bilim insanlarınca desteklenmesi ve daha fazla sayıda araştırmanın yapılması
gerekiyor. Böylece kedilerin anavatanının anadolu olduğu gerçeğine bir adım daha
yaklaşacağımızı düşünüyorum...
Kedici sevgi ve saygılarımla
Dr. Tarkan Özçetin
KEDİCİ AŞKINA ARA
EN YENİLER
Smokey’in Miyavlaması Bir Boeing 737’ye Eşit
27.01.2021Beyaz Perdede Kediler - Emek Ekşi
27.01.2021Üçüncü Tekil Şahıslar - Gülçin Manka
26.01.2021Ölüm Kedisi Oscar - Alp Akoğlu
26.01.2021Kedimizin Aşı Programı - Dr. Tarkan Özçetin
25.01.2021TÜRKİYE'NİN KEDİ HASTANESİ
