Mevlana'nın Kedisi - Can Aydoğmuş
19.11.2020Bir yandan göçmen bir ailenin üç nesli arasındaki çatışmalar ile genç bir kızın ...
Amerikalı yazar Michael Pollan, “Arzunun Botaniği – Bir elmanın sizi kullandığını düşündünüz mü hiç?” adlı kitabı ile ilginç bir araştırmayı ve çok etkileyici bir konuyu bizlere sunuyor. Bitkiler üzerinden, insanın doğa ile ilişkisine farklı bir bakış açısı getiren Pollan, insanın doğadaki rolünü adeta yerle bir ediyor. Kitabın hikâyesi, yazarımızın bahçesinde tohum ekerken kendi kendine “bu bahçede insanoğlunun rolü ile yaban arısının rolü arasında ne gibi bir farklılık var?” diye sorması ve yaptığı işi bir türün genlerini yaymak olarak tanımlaması ile başlıyor. Yaptığı işin önemini ise, özellikle kendi seçtiği bir türün, bahçesinde serpilip gelişmesini istediği türün genlerini yaymak olarak açıklıyor. Yazarımızın kendi kendine sorguladığı ve üzerine düşündüğü temel fikir, özneler ve nesneler olarak bölünmüş dünyada, ya da doğada, insanın seçen, karar veren, sahip olan varlık olarak, yani özne olarak konumlanmış olması. Dolayısıyla, bir bitkinin genlerini doğaya yayması, insanın yani öznenin seçimlerinin sonucu olarak görülüyor.
Felsefi açıdan, geleneksel özne-nesne ayrımı modern felsefenin yarattığı temel ikiliklerden bir tanesidir. Bu ayrıma göre, düşünen ve deneyimleyen özne yani insan, kendini üzerine düşündüğü ve deneyimlediği dünyadan ayırır. İnsan öznedir ve tüm doğayı kendi nesnesi olarak karşısına koyar. Yazarımız, bilinen bu ikilik üzerinden, kendisini bir türün yayılmasını sağlayan özne olarak konumlandırdıktan sonra, can alıcı soruyu soruyor; “ya bu dil bilgisi baştan sona yanlışsa?”
Kitabın ve konunun ilginçliği de burada başlıyor. Ya çiçeğin polenini taşıyan yaban arısı da kendisini özne sanıyorsa, ya da çiçek arıyı polenini taşıması için kullanıyorsa? Evrim teorisinin “birlikte evrim” kavramı ile açıkladığı, hem arının besin sağlamasını hem de çiçeğin polenlerini yaymasını sağlayan bu karşılıklı etkileşim, geleneksel özne-nesne ayrımını anlamsızlaştırırken, insan neden özne olarak kalmaya devam etsin ki? Yazarımız kendisi ve ektiği patatesler arasındaki ilişkinin de farklı olmadığını söyleyerek devam ediyor. Pollan’a göre, patates insanın arzularıyla oynayarak onu genlerini yaymaya ikna etmiştir. Patatesi ekmeyi seçmek kadar, bunu patatesin yaptırdığı da doğrudur. Patatesin yaptırdığı şey, patates yeme arzusu ile patates ektirmektir. Patatesin kokusu ve lezzeti ile insanı etkileyerek yaptığı şey, bir arzu nesnesi olmaktan çok, genlerini yaymak için insanı kullanan bir özne olmaktır. Böyle bakıldığında, insanın doğadaki yeri tepe taklak olmuş, insanın bakış açısı değil, doğanın bakış açısı ve evrimin tanımladığı karşılıklı ilişki tanımlanmış olur.
Yazarımız kitabında evcilleştirilmiş türlerden dört bitkinin – elma, lale, kenevir ve patatesin – yayılış hikâyesini, kendi deyimiyle insani arzuların hikâyesini anlatıyor. Evcilleştirme eylemini, insanın kontrolünde ya da insanın doğaya yaptığı bir şey olarak değil, doğanın, bazı bitki ve hayvanların, “kendi çıkarları adına geliştirdikleri zekice bir strateji” olarak tanımlıyor. Böylece hayatta kalmak için insanın arzularını keşfeden, dönüştüren ve yöneten; insanı beslemeyi, ona şifa vermeyi, onu giydirmeyi ve ona keyif vermeyi çözmüş başarılı bir doğa ile karşı karşıya kalıyoruz. Pollan’a göre, evcilleştirilmiş hayvanlar ve bitkiler, insanı tanıyan ve insanı anlatan, insanı arıya dönüştürmenin stratejisine ve talimatlarına sahip olan özel varlıklardır. Bu yüzden sayıları çoktur ve bu strateji sayesinde dünyaya yayılmışlar ve çoğalmışlardır. Köpek atası kurda göre, kedi atası aslana göre, patates pancara göre, lale yasemine göre, bu stratejiyi başarılı şekilde uygulayıp daha fazla çoğalmayı başarabilmiş canlılardır. Yazarımız, izini sürdüğü dört bitkinin toplumsal tarihini incelerken, insanın dört arzusunu bize aktarıyor. Buna göre, elma tatlılığı, lale güzelliği, kenevir sarhoşluğu ve patates kontrolü temsil ediyor.
Yazarımızın bitkilerini bir kenara bırakıp, yaşamımızı ve evimizi paylaştığımız hayvan dostlarımızla ilişkimize bu fikir temelinde bakmak istiyorum. Evde bir hayvanla yaşamak, ya da farklı deyişlerle; hayvan beslemek veya sahiplenmek, insanların çoğu zaman sorguladığı bir ilişki türüdür. Bu ilişkiyi insanın bencilliği olarak tanımlamak ise hem kolay, hem görünen hem de evinde bir hayvanla yaşayan kişiler için biraz can acıtıcı bir tanımlamadır. Bir hayvanı doğal ortamından uzaklaştırıp eve hapsetmek, yalnızlaştırmak ve kendi doğasına yabancılaştırmak olarak yorumlanan bu tanım, insanın kendi isteği, sevme arzusu ve tatmini, yani bencilliği olarak adlandırılır. 5 yıldır kedi Hermes ile yaşayan biri olarak, bu bencillik sorgulamasını kendim için defalarca yapmışımdır. Kendimce, onu daha uzun yaşatmak, onu daha iyi yaşatmak gibi karşı argümanlar üretsem de, Pollan’ın bakış açısını benimseyene kadar, bu bencillik fikri beni hep rahatsız etmiştir.
Kedinizin, köpeğinizin ya da evinizi paylaştığınız hayvanınızın sizi kullandığını hiç düşündünüz mü? Açıkçası Pollan’ın sunduğu bu fikir, yani Hermes’in benim evime ve kalbime girerek ve benim arzularımı keşfederek beni kullandığı fikri çok hoşuma gitti.
Kedi kendi kendine evcilleşmeyi seçmiş, beş bin yıldan daha fazla süre önce insanla yakınlaşmıştır. Evcilleşmesine rağmen bireyselliğini ve vahşi güdülerini koruyarak çoğalabilmiş bir canlıdır. Kedinin bu denli uzun bir süreçte, Eski Mısır’dan günümüze, farklı coğrafyalarda, farklı toplum ve kültürlerde evcilleşerek var olabilmesini, çoğalabilmesini ve genlerini dünyanın dört bir yanına yayabilmesini; sadece insanın kedi sevgisi, ya da insanın yaptığı bir eylem olarak açıklamak, kedinin insanın arzularını keşfindeki üstün başarısına haksızlık olur.
Pollan’ın bakış açısını temel aldığımızda, evcil hayvanlar arasında kendisi için en doğru, en iyi ya da en faydalı stratejiyi kedilerin uyguladığını söyleyebiliriz. Bir yandan insanın arzularını ve zaaflarını keşfedip bunlara uygun davranmayı, diğer yandan bireyselliğini, özgür yanını ve tam evcilleşmeye, eğitilmeye, karşı tavrını koruyabilmiş, en zeki stratejiyi uygulamış olduğunu düşünebiliriz. Bu zeki strateji ile seçilen tür olmayı başarmıştır. Her hayvanı evcilleştiremeyişimizin sebebi, sadece bizim yapamadığımız bir şey değil, onların bu türden bir hayatta kalma stratejisi seçmemiş ya da başaramamış olmalarıdır. Kuşkusuz, insanın arzularını keşfederek daha az vahşi, daha estetik, daha sevimli olmayı başarabilmiş bir timsah, ve tabiki insan yemekten vazgeçebilmiş bir timsah da evcilleşebilir ya da insanın bazı arzularını kendine araç edinerek türünün genlerini daha fazla yayabilirdi.
Bu açıdan baktığımızda kedi, doğru stratejiyi uygulayarak seçilmeyi başarabilmiş bir türdür. Kedi, insanın;
kendi türünden farklı bir canlı ile arkadaşlık arzusunu, yardımsever olma arzusunu, merhametli olma arzusunu, bir canlıyı büyütme arzusunu, konuşamayan ama anlayan bir dost arzusunu, sahiplenme arzusunu, kendinden olmayan ile iletişim arzusunu, sevme sevilme arzusunu ve güzellik arzusunu keşfetmiş ve türünün genlerini yaymak için bu arzulara göre davranarak, ya da evrimleşerek, insanı kullanmıştır diyebiliriz.
Dünyamızda, sokağımızda, evimizde var olmayı, bize arkadaş olmayı, en estetik duruşu ile resim olmayı, masamızda güzel bir biblo olmayı seçmiş; karşılığında sevgi, ilgi ve besin almış ve çoğalmıştır. Kedileri evine alarak, besleyerek, kedinin resmini ya da biblosunu yaparak, yani kediyi arzusunun nesnesi yaparak, bu ilişkide özne olduğunu zanneden insanoğlu yanılıyor olmasın sakın! İnsanın duygu ve arzularını keşfeden, insanı hayatta kalma ve çoğalma dürtüsünü yaymak için araç edinen ve kendi arzusunun nesnesine dönüştüren kedi ise asıl özne olmasın sakın!
Böyle bakınca, size sevimli bir yüz ve kısık gözlerle bakıp miyavlayan, bacaklarınıza sürtünerek sevgi gösterilerinde bulunan, sizinle oyun oynayıp türlü numaralar yapan kediler, doğanın en zeki strateji uzmanlarından biri olarak görülebilirler. Tüm bu eylemlere tepki veren insani arzuyu keşfetmek ve o insani arzu ile kendi arzusunu karşılıklı bir alışverişe dönüştürmek, takdir edilmesi gereken bir başarıdır. Dolayısıyla, bir kediyi evinize aldığınızda, onu eve hapsettiğiniz fikri, onu bencil duygularınıza araç edindiğiniz fikri yani sizin özne olduğunuz fikri anlamsızlaşıyor. Kedi, kendi arzuları doğrultusunda evinize ve yaşamınıza giren, sizinle karşılıklı etkileşim ilişkisi içine giren bir özneye dönüşüyor.
Yaşadığımız doğa içindeki ve üzerindeki rolümüzü abartma eğilimindeyiz. Eylemlerimizin çoğunu rasyonel olarak seçtiğimizi varsaydığımız gibi, eylemlerimizin amacının insanlığın yararına olduğunu düşünüyoruz. Kendimizi etkin özne, doğayı da edilgen nesne olarak tanımlamak ve insanın yaşamının amacını tabulaştırmak, kendi yarattığımız dilin bir tuzağıdır. Oysa doğa bizi bazen özne bazen de nesne yapan tesadüfler, etkileşimler ve değişimler ortamıdır.
Böyle bir bakış açısı, bizi insanın temsili dilinin özne-nesne ayrımından kurtarıp, hem özneleşip hem nesneleştiğimiz doğanın dil alanının içine sokuyor. Doğanın dili, bize ‘etkileşim’ diyor ve etrafımızdaki diğer canlılar ile ilişkimizi karşılıklı bir etkileşime dönüştürüyor. İnsanın doğa ile ilişkisini kesintisiz bir etkileşim süreci olarak görmenin, insanın kendisini doğanın bir parçası ve diğer canlılar ile eşit olarak konumlandırmasının, kısacası insan-merkezci dünya görüşü yerine doğa-çevre merkezci görüşü benimsemesinin; dünyamızın geleceği ve doğru çevre politikaları geliştirilmesi açısından önemli olduğu görüşündeyim. Bu görüş ile paralel olarak, Pollan’ın bize sunduğu bakış açısı ile; Hermes’in beni kullandığı düşüncesi beni bencillik duygusundan uzaklaştırıp, beni ve Hermes’i, ikimizin de hem özne hem nesne olduğu doğanın etkileşimsel süreçlerinin birer parçasına dönüştürüyor.
Bir yandan göçmen bir ailenin üç nesli arasındaki çatışmalar ile genç bir kızın ...
Kediler düzen ve rutin hayata alışkın canlılardır. Doğaları gereği hayatlarındaki ...
Tanınmış Amerikalı bilim yazarı Alan Weismann’ın, “The World Without Us” (Bizsiz ...
Elimdeki yağlı boya kedi tablosunu usulca yana kaydırdım ve evdeki modeliyle şöyle bir ...
Araştırmacılar ilk kez evcil kedilerdeki farklı cinslerin kalan hayat beklentisini tahmin ...
Kedim neden ısırıyor? Kediciler tarafından en merak edilen sorulardandır. Avcı yönleri ...
Bir yazarın kedisi olmak…. Üstelik Türk edebiyatının duayenlerinden birinin kedisi! Kedi ...
Hawaii’deki Lanai Kedi Barınağı’nda yüzlerce kedi arasında evlenebilir, yoga yapabilir ya ...
Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, sahipsiz hayvanlarla ilgili yasa düzenlemesi hakkında ...
İstanbul’un yağmurlu bir Çengelköy akşamında müdavimlerinin çok iyi bildiği, bol kedili ...
Kedilerin uzun ve sağlıklı bir yaşam sürmeleri için yiyeceğe, suya ve sevgiye ihtiyacı ...
“Gelinler ve onların kedilerinin yer aldığı düğün sonrası fotoğrafları yakalayan ...
Pika sendromu bir çeşit yeme bozukluğudur. Bu sendrom sadece kedilerde değil, ...
Köpeklerde Distemper (Köpek Gençlik) ,Parvo (Kanlı ishal), Hepatitis, Parainfluenza, ...
Sahipsiz hayvan popülasyonundaki artışın, yerel yönetimlerin Hayvanları Koruma Kanunu'nun ...
Almanya‘nın Hannover kentindeki bir araştırma projesi kapsamında köpeklerin ...
AKP'nin sokak hayvanlarının uyutulması planında geri adım atması bekleniyor. Hayvanları ...
Sokak hayvanlarına ‘ötanazi’ öngören kanun teklifini protesto etmek için TBMM önünde ...
Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer, sokak hayvanları için yakın zamanda bir ...
Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesinde Sanal Gerçeklik Laboratuvarı oluşturuldu. ...
Son yıllarda giderek artan sayıda kedinin diyabet hastalığına yakalandığı biliniyor. Kan ...
Türkiye, yapılan son çalışmalarla dünyada tespit edilen 41 kedi türünden 7’sine ev ...
İlk görüşte aşk!Kedici için yaptığımız her röportaj sürprizlerle dolu geçer… ...
Evde mucizevi işlev görecek, sizin ve kedinizin hayatını kolaylaştıracak birbirinden ilginç ...
Kediler her zaman üzerine oturacak ilginç bir yer bulabilir. Peki, bunu neden yaparlar? Gelin ...
Kediniz sıklıkla mesafeli veya kayıtsızsa onu banyonuzun veya yatak odanızın kapısında ...
Ukrayna’nın başkenti Kiev’de Ocak ayında itfaiye personeli Arthur Morkotenko tarafından ...
Ankara’nın başkent oluşunun 98. yıldönümünde, Ankara Büyükşehir Belediyesi başkentin ...
Yeni turizm elçilerimiz kediler…Kedi sevgimiz, yabancıların dikkatini çekerek sosyal ...
Diğer evcil hayvanların aksine, kediler kendi kendilerini evcilleştirmişlerdir. Kediler kendi ...
Hayvanseverlerin, “Belediyelere öldürme (ötanazi) yetkisi veriyor” diye karşı ...
Bilmezdim görülmeyenin görülebileceğini, işitilmeyenin işitilebileceğini...Bilmezdim sesi ...