Uykusuz Kediden Anılar - Nurullah Can

Uykusuz Kediden Anılar - Nurullah Can

Kedilere ilgi duymak, onları doyurmak, tedavi etmek bende çocukluk yaşlarında başladı. Oysa çocuklar ken- dilerinden daha zayıf ve korumasız oldukları için özellikle yavru kedi ve köpeklere eziyet ederler. Ben kedileri, köpekleri, kaplumbağaları, kirpileri, kuşları 1950'li yıllarda Kadıköy, Ziverbey'deki geniş bahçelerde sevdim, tanıdım. O yıllarda bu semtte evler bahçe içinde tek katlı, bilemedin iki katlı olurdu. Bahar gelince otlar çılgınca büyür, leylâklar, krizantemler açar ve geceleri ateşböcekleri bir yanar bir sönerlerdi. İşte o yıllarda ilk kedim Toraman her ilkyaz mutlaka doğururdu. Erkek kediler yavruları boğmasın diye Toraman'ı eve alır, doğumu beklerdik. Sonra bir gece evde gizlice bir erkek kediyle olan korkunç kavgasını, erkek kedinin beni ısırışını çok iyi anımsıyorum. Kuduz Hastanesi Çemberlitaş'ta olduğundan aşı için herkes oraya giderdi. Aşılar o yıllarda yerliydi ve tam 14 iğneyi karından olmanız gerekirdi. Hesaplarıma göre son 55 yılda tam 47 iğne yemişim. Tarih kitaplarında kurdun emzirdiği Romus ve Romulus'a özendiğimden Toraman'ın sütlü memelerine dadanıp içtiğimi ve hayrettir onun pek ses çıkarmadığını anımsıyorum. Yavrularından biri kaplan tekir denilen bir erkekti, evde alıkonulmuştu. Birkaç doğumdan sonra anneannem Toraman'ı kısırlaştırdı. 1971'de arsaya apartman yapılınca kedilerin rahatı kaçtı. Toraman da ölmüştü.

İlk, orta ve liseyi Heybeliada'da okudum. Babam ben oyalanayım diye eve Çipi adında bir erkek kedi getirdi. Evler ahşap olduğundan fareler fink atardı. Çipi'den sonra gelen Maviş de diledikleri gibi yaşarlar ve sokağa çıkarlardı. O yıllarda pire ve tenya gibi asalaklarla mücadele edilmesi ve kedilere kuduz aşısı yapılması pek akla gelmiyordu sanırım. Ben kedileri öper, onlarla koyun koyuna yatardım. Kedilere arasıra akciğer alınırsa da daha çok yemek artıklarıyla beslenirlerdi. Heybeliada'nın rıhtımında balıkçıların beğenmeyip attığı balıkları toplar kedilerime verirdim. 30 Nisan 1962'de kaldığımız ahşap lojman 45 dakikada yanıp kül olunca iki yaz Halki Palas'ın bahçesinde Kızılay çadırında yaşadım. Yangın gecesi üzerimde pijama ve terlikle kaldım. Bütün kitaplarım yanmıştı. Maviş yangından kurtulmuş ama geçirdiği büyük gerilim sonucu hiç yanımıza gelmemişti.

Daha sonra yaşadığımız Burgazada'da yazlıkçılar İstanbul'a dönünce kediler yalnız kalır ve balıkçıların avdan dönmesini beklerlerdi. Ticari niteliği olmayan, ağa takılan çırçır, horozbina, kayacık, lapina gibi balıklar kedilere verilirdi. Sonra ev tamamen dağıldı. Annem çoktan ölmüştü, babam da Adalet Partisi döneminde uzak bir nahiyeye sürülmüştü. Birkaç yıl Ziverbey'de anneannemin yanında kaldıktan sonra oradan oraya elde bavul savruldum. 1968-1972 arasında öğrenci yurdunda, akraba evinde, İngiltere'de karavanda, askeri koğuşlarda yaşadım, kedilerle pek ilgilenemedim.

Askerliğim bitince 1973'te Ziverbey'de bahçeye yapılan apartmanda yaşamaya başladım. Bahçede ağaçlar azalmış, arabalar çoğalmıştı. Şehir terbiyesi almış, soylu Kadıköylüler azınlıkta kalmış, kırsal kesimden, kasabalardan yeni insanlar gelmişti. Kediler üst katlarda besleniyordu. Tek tük veteriner klinikleri açılmış, ithal yaş ve kuru mamalar ortaya çıkmıştı. 1976'da evlenmiş ve bir oğlum olmuştu. Eşim Zerrin kedileri sevmekle birlikte, küçük bir çocukla, kedinin aynı evde yaşamasını haliyle sakıncalı buluyordu. Bu nedenle 80'li yıllarda evde yeşil bir iskete Hüthüt ve bir saka ile avunduk. Ancak ben çantamda kavanozla kuru mama taşıyor ve yemek artıklarını yine kedilere paylaştırıyordum.

İnsanların sevdikleri ve baktıkları hayvanlara göre karakterlerinin farklı olduğunu uzmanlar söylüyorlar. Gerçekten kedileri, köpekleri, kuşları, atları, balıkları sevenlerin huylarının değişik olduğunu gözlemliyoruz. Yazarlar, ressamlar, müzisyenler genellikle kedileri severler. Son yıllarda özellikle şiir, roman ve öykü kitaplarının adlarında kedi sözcüğünü çok görür olduk. Ancak Salâh Birsel'in Kediler (1988) kitabını ayrı bir yere koymak gerekir. Kaç kez okudum, anımsamıyorum. Benim de son kitabımın adı Uykusuz Kedi. Uykusuz Kedi hem ben, hem kedim Hanımkız.

Yıllar geçti ama kedi sevgim hiç azalmadı. 1989'da Kadıköy, Muvakkithane Caddesi'nde açtığım açık hava şiir sergilerini 1993'te Bahariye, Rum Ortodoks Metropolitliği'nin duvarına taşımıştım. Aynı yıl sıcak bir haziran gecesi eve dönerken Söğütlüçeşme İstasyonu bahçesinde bir sokak lambasının kuvvetli ışığında O'nu gördüm. Yaklaşık 3 aylık olağanüstü güzellikte bir kaplan tekir. Boz zemin üzerinde koyu kahverengi halkaları, patilerde beyaz çorapları, yosun yeşili gözleri vardı. Hiç düşünmeden büyük kitap torbasına koyup eve getirdim. Önüne köfte, peynir koydum, hepsini yedi ve kana kana su içti. Adı Bıdık olmuştu. Ertesi günü aşıları yapıldı, evde yaşamaya başladı. Ancak 7 aylık olunca bütün evi kokutacağını bildiğimden her sabah sokağa salıyor, gece gelince bütün mahallede fellik fellik onu arıyordum. Ya bir ağacın üstünde ya bir arabanın altında ama hep dişilerin peşindeydi. Gece 9'da bulamazsam 12'de yine giyinip çıkar ve yakalamaya çalışırdım. Bir kez ağaca dişi kedinin peşinden çıkmış ve 4 gün inmemişti. Torba içinde sevdiği ciğerleri ağaca atıyordum. Yara bere içinde bulurdum. Kafasına aldığı bir darbe sonucu yarası haftalarca geçmemiş bu yüzden saydam bir yakalık takılmıştı. Yakalıkla çok komik görünüyordu. Evden çıkartılmadığından üçüncü kattan aşağı atlamış ve bir astronot gibi yere inmişti. Hayli irileşmiş ve boynu kalınlaşmıştı. Sesi zaman zaman bir kükremeyi andırırdı. Normal gıdaların dışında eski kaşar, tereyağı, zeytin ve dondurma da severdi.

1999'da bir gece geç vakit eve dönüyordum ki işlek asfaltın ortasında Bıdık’ı gördüm. İki yanından vızır vızır araçlar geçiyor. Amacı asfaltın öte yanındaki dişilerle de temas kurmaktı. Hemen araçları durdurup yakaladım ve ertesi günü ne yazık ki husyesini aldırdım. Artık evden dışarı çıkmıyor, çıksa bile bir duvarın üstünde dakikalarca etrafı izliyordu. 2004'te 11 yaşında hastalandı, yeşil kusmaya başladı. Tahliller, röntgenler derken tanı belli oldu: Karaciğer yetmezliği! 25 gün hastanede tedavi gördüyse de ne yazık ki öldü. Bahçede bir ağacın altına mezarını ağlaya ağlaya kazdım ve gömdüm.

1,5 yıl kadar sadece sokak kedileriyle ilgilendim. Ertesi yıl Bıdık’ın aynen kendisine benzeyen oğlunu izlemeye başladım. Çok vahşiydi hiç ele gelmiyordu. Çiftleştiği dişileri de gözlüyordum. Sonunda arka sokakta terzi dükkânında Bıdık’ın torunları doğdu. Dişilerden birini 3 aylık olunca terziden izin alarak eve getirdim, aşılarını yaptırdım, karnesini çıkarttım. 7 aylık olunca ister istemez yumurtalıklarını ve rahmini aldırdım. Adını Hanımkız koydum. Şimdi yediği önünde yemediği arkasında. Midesindeki tüyleri çıkarması için saksıya arpa ekiyorum. Birkaç sap yedikten bir süre sonra hafif bir çığlığı takiben tüyleri kalıp gibi çıkarıyor. Pencereden kuşları izliyor, güneşleniyor, belgesellere bakıyor, oynuyor. Dışkısını mutlaka badyadaki kuma yapıyor. Arasıra oynaması için bahçeden Sarıkız'ı eve alıyorum. Bu arada 7,5 yaşına geldi.

Açık hava şiir sergileri 2005'te sona erince yedi yıldır sokak kedilerine kendimi verdim. Günde iki kez öğle ve akşam onları doyuruyorum. Ayda 30 kg haşlanmış akciğer, 22 kg kuru mama ve 60 kg papara dağıtıyorum. Yaklaşık 25 kediye bakıyorum. Kimsenin bahçesine girmeden köşelerde yemek kaplarına mama ve sularını dağıtıyorum. Ancak mamaları dişi ve yavrulara ayrı veriyorum. Çünkü erkek kediler pek yemedikleri gibi yedirmezler de. Kargalar da ayrı bir dert. Kedilerin kuyruklarını gagalayıp etlerini çalıyorlar. Onun için onlara da et ve kuru mama atıyorum. Daha sonra süpürgeyle, faraşla mıntıka temizliği yapıyorum. Mahallede Sevim, Dilek, Aysel, Münire, Aydan, Filiz, Aysun ve Cansu hanımlar da kedileri seviyorlar. Mahallede yarısı metruk bir evin ilk katına boş kutular ve eski battaniyeler koydum. Kışın soğuktan korunuyorlar orada. Bir kez doğum yapanları kısırlaştırmaya çalışıyoruz. Bazı yavru kedileri ne yazık ki kargalar yiyor. Kediler de kargaların uçamayan yavrularını yiyorlar. Doğaları böyle ne yapalım? Fenerbahçe'nin maç kazandığı geceler çılgın taraftarlar araçları hızlı sürünce kediler eziliyor maalesef.

Eskiden kışın kediler odunluklarda barınırlardı, üşümezlerdi. Doğalgaz geldiğinden beri bu odunlukları ne yazık ki yıktılar. Hayvanseverler köpük ambalajlardan yuvalar yapıyorlar. Çünkü karton kutuları hurdacılar topluyor. Mahalledeki kedilerin adlarını sayalım ki bu yazıyı okurlarsa gücenmesinler! Pamukkız, Karakız, Karbeyaz, Tekirkız, Sarıkız, Alacakız, Şarapkız, Beşiktaş, Gümüşkız, Öksüzkız, Dumankız, İhtiyarkız, Munise, Pakize, Zillizarife, Veysel, Sümbülağa, Dalton, Sarıoğlan, Karaoğlan, Korsan ve Emenike hemen aklıma gelenler.

Yazıma son verirken ünlü Fransız şair Guillaume Apollinaire'in kısa bir şiirini ekleyelim.

İsterim evimde olsun
Bir kadın 24 ayar
Bir kedi kitaplarımın arasında
Dostlar her mevsim gelsin
Onlarsız yaşayamam ben

07/02/2021

Keditörün Önerisi

KORKULU RÜYA YIKANMAK!

06.08.2023

İstisnalar haricinde kedicikler yıkanmayı pek sevmezler. Açtıkları bir musluk karşısında ...

Kediler Alemi

Lokum Kız - Banu Kalkandelen

09.04.2021

Yataktan uyuyamadığım için mi kalktım yoksa mutfakta beni bekleyen ay çöreğini yemek için ...

Kedi Nanesi Dosyası

20.09.2023

Evlerini bir kediyle paylaşan pek çok kişi için tüylü dostlarının mutlu olduğunu görmek ...

"Önce Kedimi Kurtarın"

10.02.2023

Hatay’da çöken duvar ile tavan arasında sıkışan üniversite öğrencisi Kerem ...

Roller Farklı Oyun Aynı

23.05.2022

Bu cennet vatanda sağcı solcu, alevi sünni, Türk Kürt, ayrımcılığı on binlerce can aldı. ...